BORN & BORNE
1. “Doğmak, dünyaya gelmek” anlamında edilgen yapıdaki to be born ifadesi kullanılır:
Hundreds of children are born deaf every year. (Her yıl yüzlerce çocuk sağır doğuyor.)
I was born in 1961 in Istanbul. (1961’de İstanbul’da doğdum.)
Her grandfather died before she was born. (Doğmadan önce büyükbabası öldü.)
2. Borne ise bear fiilinin past participle’ı olup (bore, borne) “tahammül etmek; taşımak; ağırlığını çekmek/tartmak; doğurmak” gibi anlamlara gelir:
Most of her friends can’t bear her husband. (Arkadaşlarının çoğu, onun kocasına tahammül edemiyor.)
The letter bore the signature of her grandfather. (Mektup, büyükbabasının imzasını taşıyordu.)
The old floorboards could not bear the weight of the grand piano. (Eski döşeme tahtaları, kuyruklu piyanonun ağırlığını çekemedi/tartmadı.)
Do you support the citizen’s right to bear arms? (Vatandaşın silah taşıma hakkını destekliyor musun?)
She bore him three sons. (Ona üç erkek çocuk doğurdu/verdi.)
She bore six children in seven years. (Yedi yılda altı çocuk doğurdu/dünyaya getirdi.)
The king’s body was borne away to the cathedral. (Kralın cenazesi/naaşı katedrale taşındı.)