COME FİİLİ VE COME İLE YAPILAN PHRASAL VERBS
1. Gelmek
He comes to work by car. (İşe arabayla gelir.)
Can you come to my party? (Partime gelebilir misin?)
Here comes Rob. (İşte Rob geliyor.)
2. Yol katetmek
The firm has come a long way in the last two years. (Firma, son iki yılda çok yol katetti.)
3. Olmak, meydana gelmek, gelmek
Winter came late this year. (Kış bu sene geç geldi.)
The time has come to act. (Harekete geçme zamanı geldi.)
Messi’s first goal came in the 10th minute. (Messi’nin ilk golü 10. dakikada geldi.)
4. (sıralamada, sınavda, yarışta) … Gelmek, olmak
He came first in the exam. (Sınavda birinci geldi/oldu.)
Our team came second. (Bizim takım ikinci oldu.)
My family comes first. (Önce ailem gelir.)
5. Varmak
We have to come to an agreement on this issue. (Bu konuda bir anlaşmaya varmamız lazım.)
When will you come to a decision? (Ne zaman bir karara varırsın?)
They came to the conclusion that he was not the right person for the job. (İş için onun doğru kişi olmadığı sonucuna vardılar.)
PHRASAL VERBS WITH “COME”
Come about: Meydana gelmek, olmak
How did the accident come about? (Kaza nasıl oldu? / Kaza nasıl meydana geldi?)
How did it come about that the manager was fired? (Nasıl oldu da müdür kovuldu?)
The increase in production has come about through the use of technology. (Teknoloji kullanımı sayesinde üretimde artış meydana geldi.)
Come across: Tesadüfen bulmak, rastlamak, denk gelmek
She came across that old photo in the back of the drawer. (O eski fotoğrafı tesadüfen çekmecenin dibinde buldu.)
The teacher came across a word he had never seen before. (Öğretmen, daha once his görmediği bir kelimeye rastladı.)
Have you ever come across such a horrible man? (Böyle korkunç bir adama hiç rastladın mı?)
Come after: Peşinden gelmek, ardından kovalamak
He saw the big dog coming after him. (İri köpeğin kendisini kovaladığını gördü.)
Come along: (fırsat) Çıkmak, karşısına çıkmak
You should take every chance that comes along. (Karşına çıkan her fırsatı değerlendirmelisin.)
He took every opportunity that came along. (Karşısına çıkan her fırsatı değerlendirdi.)
Come apart: Dağılmak, parçalanmak
The magazine came apart in her hands. (Dergi, ellerinde parçalandı.)
Come back: a) (Geri) dönmek
I decided to come back to Antalya for another holiday. (Başka tatil için Antalya’ya dönmeye karar verdim.)
b) Hatırlamak, aklına gelmek
I am sure her surname will come back to me. (Onun soyadının aklıma geleceğinden eminim.)
Come by: Uğramak
Come by some afternoon and have coffee with me. (Bir öğleden sonra uğra da benimle kahve iç.)
I’ll come by this afternoon and we can talk about their honeymoon. (Bu öğleden sonra uğrarım da onların balayı hakkında konuşuruz.)
Come down: (fiyat, sıcaklık, vs.) Düşmek
The price of petrol is coming down. (Benzinin fiyatı düşüyor.)
Interest rates have come down significantly in the last two years. (Faiz oranları son iki yılda önemli ölçüde düştü.)
Come off: (leke, bir şeyin parçası) Çıkmak
Do you think the stain will come off? (Sence leke çıkar mı?)
Does the hood come off? (Kapüşon çıkıyor mu?)
Come out: a) (güneş, ay vs.) Çıkmak
When the rain stopped, the sun came out. (Yağmur durunca güneş çıktı.)
b) (kitap, albüm) Piyasaya çıkmak
When is your new book coming out? (Yeni kitabın ne zaman piyasaya çıkıyor?)
Our new album is coming out in the spring. (Yeni albümümüz baharda çıkıyor.)
Come up: Ortaya çıkmak
Many interesting points came up at today’s meeting. (Birçok ilginç nokta bugünkü toplantıda ortaya çıktı.)
Come up with: (fikir, çare) Bulmak
He came up with an idea for increasing sales. (Satışları artırmak için yeni bir fikir buldu.)