DRUNK & DRUNKEN

1. Drunk, hem drink fiilinin past participle’ı hem de sıfattır ve “sarhoş, içkili, alkollü” anlamına gelir:

He was so drunk that he could barely get his words out. (O kadar sarhoştu ki neredeyse konuşamıyordu.)
I’d had a couple of glasses of wine, but I certainly wasn’t drunk. (Birkaç kadeh şarap içtim ama kesinlikle sarhoş değildim.)
I was a bit drunk at the time, so I don’t remember much. (O sırada biraz içkiliydim, bu yüzden de fazla hatırlamıyorum.)
She came home last night blind drunk. (Dün gece eve kör kütük sarhoş geldi.)
He had decided that he was never going to get drunk again. (Bir daha asla sarhoş olmamaya karar vermişti.)

2. Drunken kelimesi de “sarhoş, içkili, alkollü” anlamına gelir. Ancak bu kelime bir isimle birlikte kullanılır, tek başına kullanılmaz. Örneğin He is drunken denmez:

She was convicted of murdering her drunken husband. (Sarhoş kocasını öldürmekten mahkûm oldu.)
At about noon a mob of drunken Irish attacked the pub. (Sarhoş İrlandalılardan oluşan bir çete öğle civarında bara saldırdı.)
Where will she go? Back to her drunken husband in Italy? (Nereye gidecek? İtalya’daki sarhoş kocasına mı dönecek?)

3. Drunken, aynı zamanda “içkili kişi ya da kişilerin karıştığı” anlamına gelir: 

There was a drunken brawl outside the nightclub as we were leaving. (Biz tam çıkarken gece kulübünün dışında sarhoş kavgası vardı.)
He came home and fell into a drunken stupor in the lounge. (Eve gelip salonda sızdı.)
She was charged with drunken driving. (Alkollü iken araba kullanmaktan suçlu bulundu.)