FAIRLY, QUITE, RATHER & PRETTY
1. Fairly, genellikle sıfatları ve zarfları niteler. Birisi için fairly nice ya da fairly clever derseniz, o kişiyi çok da yüceltmiş olmazsınız. “Fena değil, idare eder” anlamına gelir:
How was the film? ~ Fairly good. Not the best one I’ve seen this year. (Film nasıldı? ~ İdare eder. Bu yıl gördüğüm en iyi film değil.)
I speak Russian fairly well – enough for everyday purposes. (Rusçayı fena konuşmam – gündelik işlere yetecek kadar.)
2. Quite kelimesi, fairly’ye göre daha üst bir dereceyi anlatır ve “oldukça, epeyce” anlamındadır:
How was the film? ~ Quite good. You ought to go. (Film nasıldı? ~ Oldukça iyi. Gitmen lazım.)
It’s quite a difficult book. (Oldukça zor bir kitap.)
He’s lived in St Petersburg, so he speaks Russian quite well. (St Petersburg’da yaşadı, bu yüzden Rusçayı oldukça iyi konuşur.)
Quite, fiilleri ve isimleri niteler:
I quite enjoyed myself at your party. (Partinde oldukça eğlendim.)
The room was quite a mess. (Oda, oldukça dağınıktı.)
3. Rather kelimesi, quite’dan daha güçlüdür. “Bayağı” anlamına gelir:
How was the film? ~ Rather good -1 was surprised. (Film nasıldı? ~ Bayağı iyiydi- Şaşırdım.)
Maurice speaks Russian rather well. People often think he is Russian. (Maurice, Rusçayı bayağı iyi konuşur. İnsanlar çoğu zaman onun Rus olduğunu sanıyor.)
I think I’ll put the heating on. It’s rather cold. (Kaloriferi açayım. Hava bayağı soğuk.)
Rather, fiilleri ve isimleri niteler:
She rather likes gardening. (Bahçe işlerini bayağı sever.)
This is rather a good wine. (Bu, bayağı iyi bir şaraptır.)
4. Pretty, “bayağı, oldukça” anlamında olup rather ayarındadır. Sıfatları ve zarfları niteler:
Tom looks pretty tired. (Tom, bayağı yorgun görünüyor.)
You’re driving pretty fast. (Bayağı hızlı gidiyorsun.)
Pretty well, “neredeyse, hemen hemen” anlamındadır:
I’ve pretty well finished. (İşimi neredeyse bitirdim.)