GET
1. (gönderilen bir şeyi) Almak:
I got an email from Tim this morning. (Bu sabah Tim’den bir e-posta aldım.)
2. Satın almak:
Did you get tickets for the game? (Maç biletlerini aldın mı?)
Where did you get that wonderful carpet? (Şu muhteşem halıyı nereden aldın?)
They had to stop and get some petrol. (Durup benzin almak zorunda kaldılar.)
For her birthday this year, I got my wife a necklace. (Bu yılki doğum günü için eşime kolye aldım.)
3. (yumruk) Yemek:
He got a blow on his jaw. (Çenesine yumruk yedi.)
4. (cevap) Almak:
She called out to him but got no reply. (Ona seslendi ama cevap alamadı.)
5. (işe) Girmek:
My brother got a new job. (Kardeşim yeni bir işe girdi.)
6. (ceza) Yemek:
I got a fine for reckless driving. (Dikkatsiz araba kullanmaktan ceza yedim.)
He got ten years for armed robbery. (Silahlı soygundan dolayı on yıl yedi.)
7. (sınavda not, puan) Almak:
He got a “C” in Chemistry and a “B” in History. (Kimyadan C, tarihten B aldı.)
8. (şans, fırsat) Yakalamak:
Young players will get the chance to meet one of their heroes. (Genç oyuncular, kahramanlarından biriyle tanışma fırsatı yakalayacak.)
9. (izin, onay) Almak:
We got permission from the council to start building. (Komisyondan inşaata başlama izni aldık.)
10. Gidip getirmek:
She went and got a photograph out of the desk. (Gidip masadan bir fotoğraf getirdi.)
Will you get me a glass of water? (Bana bir bardak su getirir misin?)
11. (para) Almak, kazanmak:
Peter only gets £3 an hour. (Peter saatte 3 pound kazanıyor/alıyor.)
12. Öğrenmek:
Where did you get this story? (Bu hikâyeyi nereden öğrendin?)
I need to get some details from you about the accident. (Senden kaza ile ilgili ayrıntıları öğrenmem lazım.)
13. (uyku) Uyumak:
Try to get some sleep. (Biraz uyumaya çalış.)
14. (hasta) olmak, (hastalığa) Yakalanmak, kapmak:
I hope I don’t get the flu this winter. (İnşallah bu kış grip olmam.)
15. (zevk) Almak:
She gets a lot of pleasure from spending time with her grandchildren. (Torunlarıyla zaman geçirmekten çok zevk alır.)
16. Olmak, … hâle gelmek:
It’s getting late; I have to go. (Geç oluyor; gitmem lazım.)
If that spot gets any bigger, you should go to the doctor. (O nokta daha da büyürse doktora gitsen iyi olur.)
17. Belli sıfatlarla ve belli fiillerin past participle hâlleriyle birlikte kullanılır ve o kelimenin anlamına göre anlam kazanır:
get wet | ıslanmak |
get cold | üşümek |
get tired | yorulmak |
get ill | hastalanmak |
get hungry | acıkmak |
get fat | şişmanlamak |
get bored | canı sıkılmak |
get angry | kızmak |
get upset | sinirlenmek |
get married | evlenmek |
get dressed | giyinmek |
get undressed | soyunmak |
get difficult | zorlaşmak |
get interesting | ilginç hale gelmek |
get hot | ısınmak |
get humid | rutubetlenmek |
get cold | soğumak |
get ready | hazırlanmak |
get stolen | çalınmak |
get beaten | yenilmek |
get ripped | yırtılmak |
get infected | mikrop kapmak |
18. Elde etmek:
What do you get if you mix red and yellow? (Kırmızı ile sarıyı karıştırırsan ne elde edersin?)
19. (izlenim) Edinmek, (izlenime) kapılmak:
I got the impression they were finding the work difficult. (İşi zor buldukları izlenimine kapıldım.)
20. (şok) Geçirmek:
I got a shock when I saw the bill. (Hesabı görünce şok geçirdim.)
21. Yol almak, mesafe katetmek:
How far do you hope to get before lunch? (Yemekten önce ne kadar yol almayı umuyorsun?)
22. Varmak, gelmek:
What time did you get home last night? (Dün gece saat kaçta eve vardın/geldin?)
When will we get there? (Oraya ne zaman varırız?)
23. Başlamak:
I got talking to her. (Onunla konuşmaya başladım.)
24. Öldürmek:
It was cancer that got him in the end. (Sonunda onu öldüren kanser oldu.)
25. Saldırmak:
He’s threatened to get me if he ever catches me alone. (Beni tek başıma yakalarsa saldırmakla tehdit etti.)
26. Yakalamak:
The police need to get the person who robbed the bank. (Polisin bankayı soyan kişiyi yakalaması lazım.)
I got him by the arm. (Onu kolundan yakaladım.)
27. (telefona ya da kapıya) Bakmak, telefona cevap vermek, kapıyı açmak:
Will you get the phone? (Telefona bakar mısın?)
28. Anlamak, çakmak:
Everyone laughed, but Tom didn’t seem to get the joke. (Herkes güldü ama Tom şakayı sanki anlamadı.)
I don’t get you. (Seni anlamıyorum.)
Got it? (Çaktın mı?)
29. (taşıt aracına) Binmek:
He usually tries to get the 9:00 train. (Genellikle 9:00 trenine binmeye çalışır.)
I usually get the bus to work. (Genellikle işe otobüsle giderim./İşe gitmek için otobüse binerim.)
30. (düzenli olarak gazete ya da dergi) Almak:
We get the Observer on Sundays. (Pazarları Observer gazetesi alırız.)
31. (radyo ya da televizyon kanalı) Almak, çekmek:
We can’t get Channel 5 in our area. (Bizim buralarda kanal 5 çekmiyor/…kanal 5’i alamıyoruz.)
32. (telefonla) Ulaşmak:
Is there a number where I can get you this evening? (Bu akşam sana ulaşabileceğim bir numara var mı?)
33. (telefonla) Bağlamak:
Could you get me the New York office right away, please? (Bana hemen New York ofisini bağlar mısın lütfen?)
34. (kahvaltı, yemek) Hazırlamak:
It’s time to start getting dinner. (Yemek hazırlamaya başlama zamanı geldi.)
Sit down and I’ll get you lunch. (Otur da sana yemek hazırlayayım.)