İNGİLİZCEYİ ANLIYORUM AMA KONUŞAMIYORUM
İngilizceyi öğrenirken dört temel beceriden (four skills) söz edilir. Bu dört beceri,
- Dinleme (listening)
- Okuma (reading)
- Yazma (writing)
- Konuşma (speaking) olarak sıralanır.
Dikkat edilirse konuşma becerisini en son sıraya yazdım. Çünkü bu dört beceri içinde konuşma becerisi, yavaş ilerleyen, sabır isteyen ve en zor olan beceridir. Bu zor beceriye ulaşmak için, yani İngilizce konuşabilmek için ne yapmalı? Yapılması gerekenleri adım adım açıklayayım:
- Öncelikle yeteri kadar bir kelime dağarcığımızın (vocabulary) olması gerekir. Kelimeler, bir kâğıda alt alta yazılarak kuru kuru ezberlenmez. Ezberlense bile çabuk unutulur. Bu yöntem, birçok öğrenci tarafından uygulanır ama işe yaramaz. Çünkü o kelimeler beynimizde bir şeyle eşleşmez. Bu yüzden beyin bu kelimeleri kısa sürede unutur. Hafızamız, okuduğumuz bir romanı, hikâyeyi, okuma parçasını ya da seyrettiğimiz bir filmi neden uzun süre içinde saklar? Çünkü roman ya da filmde, kelimeleri cümle içinde okur ya da duyarız. Roman okuyorsak, o sahneyi beynimizde canlandırırız. Film seyrediyorsak işimiz daha da kolay. Çünkü devreye görsel hafıza girer ve sahnelerde gördüğümüz kelime ve cümleleri hafızamız daha kolay ve uzun süre saklar. İşte bu yüzden, kelimeleri alt alta yazarak ezberlemeye çalışmamalıyız. Kelime ezberleme işini başka bir yazımda daha ayrıntılı anlatacağım.
- İngilizce konuşabilmek için cümle alt yapılarını bilmeniz lazım. Eğer okuldan kalma temel bir gramer alt yapınız varsa, basit cümlelerle işe başlayabilirsiniz. Zaten konuşma dediğimiz şey basit olmalıdır. Birçok öğrencimde gördüğüm başka bir hata da bu zaten. Uzun ve süslü cümleler kurmaya çalışıyorlar. Buna hiç gerek yok. Konuşma, gerekmedikçe, basit olmalıdır. Süslü ve uzun cümleler nerede lazım olabilir? Yazarken ya da sunum yaparken. Bunun dışında konuşma basit olmalıdır. Süslü ve uzun cümleler kuracağım diye birçok öğrenci hiç cümle kuramaz ve konuşamaz. Mesela, emir cümleleri (imperatives) ile ya da to be fiili ile birçok cümleyi kurabilir ve derdinizi anlatabilirsiniz: Diyelim ki birine yol tarif edeceksiniz. Kullanacağınız yapı emir cümleleridir. Örnekler vereyim:
Sağa dönün. Turn right.
Sola dönün. Turn left.
Düz gidin. Go straight on.
Şimdi de işin içine to be (am, is, are) fiilini katalım:
Banka sağda. The bank is on the right.
Okul solda. The school is on the left.
Diyelim ki basit cümlelerle kendinizden ve ailenizden bahsetmek istiyorsunuz. Yine sadece to be fiilini kullanalım:
My name is Mark.
I am a doctor.
I am 45 years old.
My phone number is …………
I am married.
My son is 10 years old.
His name is Eric.
He is a successful student.
I am proud of him.
My wife is an architect.
She is successful and beautiful.
She is 40 years old.
Gördüğünüz gibi, basit cümlelerle bile karşınızdakine epey bir şey anlatabilir ve iletişim kurabilirsiniz. To be fiili deyip geçmeyin, küçük görmeyin.
Bu işi bir adım daha ileri götürebilir ve size ilk öğretilen zaman olan simple present tense ile de harikalar yaratabilirsiniz. Birkaç örnek verelim:
We live in Istanbul.
We have a son.
He goes to school.
I work in a hospital.
I start work at 9, so I get up early every morning.
We always have breakfast together.
I have tea, toast, cheese and honey for breakfast.
Then I get dressed and leave home.
I usually drive to work.
I arrive at the hospital at around 8:30.
- Çok sevdiğim bir söz vardır: Tarzanca konuşmak hiç konuşmamaktan iyidir. Madem Tarzanca konuşmak hiç konuşmamaktan iyidir, o zaman yanlış yapmaktan korkmamalıyız. Doğru kelimeleri kullandığınız sürece korkmayın konuşun. Mesela, ben üniversitede hocalık yaparken David adında İngiliz bir hocamız vardı. Türkçeye meraklıydı ve epeyce de öğrenmişti. Benimle hep Türkçe konuşmaya çalışırdı. Evliydi ve çocukları vardı. Bir gün şöyle bir cümle kurdu: “Dün çocuklar evde geç geldi.” “Eve” diyeceğine bilmeden “evde” demişti. Ben ne demek istediğini anladım elbette. Çünkü kelimeler doğruydu, cümle basitti. Öğrencilerin hep yakındığı bir “preposition” (edat) hatası yapmıştı. Siz de cümle kurarken, “in” mi “on” mu yoksa “at” mi desem diye düşünüyorsunuz ya, onun gibi bir şey bu hata. David, yanlış yaparım korkusuna kapılmadan cümleyi söylemişti ve doğru yapmıştı. O ufak hataya rağmen iletişim sağlanmıştı. Aynı medeni cesareti size de tavsiye ederim. Mesela karşınızdakine şöyle bir cümle kurdunuz: I not want go work in today. Bu cümlede hata çok ama kelimeler ve cümledeki yerleri doğru. Sizi dinleyen kişi ne demek istediğinizi anlar. Aslında siz burada, hiç konuşmamak yerine Tarzanca konuştunuz ve derdinizi anlattınız. Elbette cümleleri böyle kurmayın ve cümle alt yapınızı geliştirin. Zamanla cümlelerin doğru şekillerini öğrenirsiniz. Bu maddeyi kapatmadan cümlenin doğrusunu da söyleyelim: I don’t want to go to work today.
- Peki bu cümle alt yapısını kuru kuru gramer çalışarak, formül ezberleyerek mi yapalım? HAYIR. Yapılacak en iyi şey, taklit etmek (imitate) ya da kopya çekmektir! Şöyle dediğinizi duyar gibiyim: Bir hoca olarak bize kopya çekmeyi mi tavsiye ediyorsunuz? Kopya çekmekten kastım, sizin anladığınız anlamda bir kopya çekme faaliyeti değil. Seviyenize göre olan okuma parçaları ile dinleme alıştırmaları birer kopyadır. Eğer okuma parçalarını bilinçli bir biçimde anlayarak okursanız, cümlelerin üzerinde durup düşünürseniz, o cümleler size birer kopyadır. O cümlelere benzeterek başka cümleler kurabilirsiniz. Ya da seyrettiğiniz bir filmden hem telaffuz hem de çok yararlı ifadeler öğrenirsiniz. Mesela ben “üstü kalsın” ifadesini bir filmden öğrenmiştim. Adam taksiden inerken parayı şoföre uzattı ve Keep the change. dedi ve ben de öğrenmiş oldum. “Kopya çekme” konusunu biraz daha açayım. Diyelim ki şöyle bir cümle ile karşılaştınız:
My sister is married to Paul.
Ne var canım bu basit cümlede diyebilirsiniz. Ben size şimdi bu basit cümleyi bilinçli okumayı göstereceğim. Eğer bu cümleyi görmeseydiniz ve married sıfatını kullanmayı bilmiyor olsaydınız ve de biri size “Kız kardeşim Paul ile evli.” cümlesi İngilizcede nasıl söylenir diye sorsaydı, Türkçedeki “ile” yüzünden My sister is married with Paul mü derdiniz yoksa My sister is married to Paul mü derdiniz? Büyük ihtimalle with derdiniz. Gelelim şimdi esas meseleye. Cümleyi anladım zannedip geçseydiniz, bunu göremeyecektiniz ve her seferinde married sıfatını with ile kullanacaktınız. Cümlenin üstünde biraz düşünüp onu bilinçli okuyunca doğruyu öğrenmiş oldunuz. İşte kopya çekmekten bunu kastediyorum.
Bu tarz çalışmaları siz de yapar, çok tekrar eder ve sabrederseniz İngilizce konuşmayı başarırsınız.