Bazı modal’lar (must, can, could, may, might, should, need), geçmişi anlatmak için modal + have + past participle şeklinde kullanılır. Bu tür modal’lara tek tek bakalım:
Must have done
Geçmişle ilgili tahminlerde kullanılır. Burada must’ın anlamında “zorunluluk” değil, “tahmin” vardır. Bu yüzden “-mış olmalısın” diye çevrilmemelidir:
– I can’t find my keys. (Anahtarlarımı bulamıyorum.)
– You must have left them in the office. (İş yerinde unutmuşsundur./İş yerinde unuttun herhâlde.)
I feel terrible. Something I ate at the café must have made me sick. (Kendimi kötü hissediyorum. Kafede yediğim bir şey bana dokundu galiba.)
You must have copied this essay from somewhere as you cannot write English this well. (İngilizceyi bu kadar iyi yazamadığım için bu yazıyı başka bir yerden kopyalamışsındır./kopyaladın herhâlde.)
All the people around him must have deceived him. (Etrafındaki bütün insanlar onu kandırmıştır./kandırdı herhâlde.)
He must have sold his old car because I saw him driving a new car. (Eski arabasını satmış galiba, çünkü onu yeni bir araba kullanırken gördüğüm.)
Can have done
Geçmişle ilgili “-mış olamazsın” ya da “yapmamışsındır” anlamında, olumsuz cümlelerde ve sorularda kullanılır:
– I think I saw Steve at a cafe yesterday. (Dün Steve’i bir kafede gördüm galiba.)
– You can’t have seen him there. He has been out of town for a week. (Onu orada görmüş olamazsın. Bir haftadır şehir dışında.)
He can’t have found the house because he was unfamiliar with the area. (Bölgeye yabancı olduğu için evi bulmuş olamaz.)
She can’t have forgotten where the café was. (Kafenin nerede olduğunu unutmuş olamaz.)
The fire can’t have been started on purpose. (Yangın, kasıtlı çıkarılmış olamaz.)
He can’t have attended the meeting. (Toplantıya katılmış olamaz.)
Could have done
Geçmişte yapıl(a)mamış işleri anlatır:
You had a lot of spare time yesterday, so you could have gone fishing. (Dün bir sürü boş vaktin vardı, bu yüzden balığa gidebilirdin.) = ama gitmedin ya da gidemedin.
I couldn’t have gone to the match because it had been cancelled. (İptal edildiği için (istesem de) maça gidemezdim.)
It could have been a disaster, but fortunately my brother was driving slowly then. (Bir facia olabilirdi ama Allah’tan kadeşim o sırada arabayı yavaş kullanıyordu.)
You could have saved some money by buying cheaper shoes instead of these expensive ones. (Bu pahalı ayakkabılar yerine daha ucuz olanları alarak biraz tasarruf yapabilirdin.)
The airline company could have prevented the crash if it had taken necessary precautions. (Gerekli önlemleri alsaydı havayolu şirketi kazayı önleyebilirdi.)
May/might have done
Geçmişle ilgili olasılık anlatır:
– I can’t find my reading book. (Okuma kitabımı bulamıyorum.)
– You may/might have left it in the classroom. (Sınıfta unutmuş olabilirsin./Belki sınıfta unuttun.)
– Why did Max get a low grade on the last test? (Max son testten neden düşük bir not aldı?)
– I don’t know. He may not/might not have studied properly. (Bilmiyorum. Doğru dürüst çalışmamış olabilir./Belki doğru dürüst çalışmamıştır.)
– Why weren’t they allowed back into the club? (Neden kulübe geri alınmadılar?)
– They may/might have violated the rules of the club again. (Kulüp kurallarını yeniden ihlal etmiş olabilirler.)
She may/might have encountered difficulties adapting to a new environment. (Yeni bir çevreye uyum sağlamada zorluklarla karşılamış olabilir.)
The fire may/might have resulted from a cigarette butt. (Yangın, bir izmaritten çıkmış olabilir.)
Should have done & ought to have done
Geçmişte yapılması ya da yapılmaması gereken işleri anlatırlar. İkisi de aynı anlama sahiptir. Burada, en çok kullanılan should have done için örnekler vereceğim:
You should have been nicer to your sister. (Kız kardeşine daha nazik/daha düşünceli davranmalıydın/davranman gerekirdi.) = ama öyle davranmadın.
It is no use complaining now. You should have considered the consequences before. (Şimdi şikâyet etmenin bir yararı yok. Sonuçları önceden düşünmeliydin.)
You shouldn’t have told that dirty joke. (O açık saçık şakayı yapmamalıydın.)
The footballer shouldn’t have signed the contract. (Futbolcu, sözleşmeyi imzalamamalıydı.)
You shouldn’t have trusted that estate agent so much. (O emlakçıya çok güvenmemeliydin.)
Needn’t have done
Yapılması gerekmediği hâlde yapılmış eylemleri anlatır:
You needn’t have woken me up. I don’t have to go to school today. (Beni uyandırmana gerek yoktu. Bugün okula gitmem gerekmiyor.) = beni boşuna uyandırdın.
You needn’t have cooked so much food. Nobody was hungry. (Bu kadar çok yemek yapmana gerek yoktu. Kimse açıkmadı.) = boşuna yapmışsın.
I needn’t have packed all that sun cream. It rained every day. (Bu kadar çok güneş kremi getirmeme gerek yokmuş. Her gün yağmur yağdı.) = boşuna getirmişim.
You needn’t have cleaned the windows. The cleaning woman will come today. Thank you anyway. (Camları silmene gerek yoktu. Temizlikçi kadın bugün gelecek. Yine de teşekkürler.)
You needn’t have changed your money because they accept dollars in that country. (O ülkede dolar kabul ettikleri için paranı bozdurmana gerek yoktu.)
Didn’t need to
Geçmişte bir eylemi yapmaya gerek kalmadığını anlatır. İki yapıyı karşılaştıralım:
I needn’t have watered the flowers. Just after I finished, it began to rain. (Çiçekleri sulamama gerek yokmuş. İşim bittikten sonra yağmur yağmaya başladı.)
It began to rain, so I didn’t need to water the flowers. (Yağmur yağmaya başladı, bu yüzden çiçekleri sulamama gerek kalmadı.)
I didn’t need to wait for a long time to buy the tickets because there were only a few people in line. (Kuyrukta sadece birkaç kişi olduğundan, biletleri almak için fazla beklememe gerek kalmadı.)
I didn’t need to work overtime because my colleague helped me, and we left the office at the usual hour. (İş arkadaşım bana yardım ettiği için fazla mesai yapmama gerek kalmadı ve biz her zamanki saatte iş yerinden çıktık.)
SÖZLÜ. Aşağıdaki cümlelerin İngilizcesini söyleyin. Birden fazla cevap olabilir. Cevaplar için videoyu seyredin.
1. Kimliğini yanına almalıydın.
2. İtfaiye müdürüne göre, yangın depoda çıkmış olabilir.
3. Dün beni şehir merkezinde görmüş olamazsın, çünkü evdeydim.
4. Buraya gelmeden önce beni arayabilirdin.
5. Fazla mesai yaparak tüm yeni siparişleri karşılamışlardır.
6. Acele etmene gerek yoktu, çünkü toplantı zamanında başlamadı.
7. O evi almadan önce birkaç kişiye danışabilirdin.
8. George’u düğününe davet etmiştir herhâlde.
9. Hükûmet, muhalefetin desteği olmadan yasayı geçiremezdi.
10. Tatilde bu kadar giysi almana gerek yoktu.