SENTENCE CONNECTORS kullanımı
1) Contrast (zıtlık)
However
Brian is very hard-working. However, his brother is very lazy.
Brian çok çalışkan. Bununla birlikte/gel gör ki/gelgelelim/buna mukabil, kardeşi çok tembel.
On the other hand
The job wasn’t very interesting, but on the other hand it was well-paid.
İş pek ilginç değildi ama diğer taraftan/öte yandan parası iyiydi.
Conversely
Some wrong answers were marked right and, conversely, some right answers had been rejected.
Bazı yanlış cevaplar doğru olarak işaretlenmişti, buna mukabil/diğer taraftan, bazı doğru cevaplar da yanlış kabul edilmişti.
In contrast
Extroverts like crowds. In contrast, introverts prefer solitude.
Dışadönükler kalabalık severler. Buna mukabil/buna karşın, içedönükler yalnızlığı tercih ederler.
Nevertheless
It is a difficult race. Nevertheless, about 500 runners participate every year.
Zor bir yarış. Bununla birlikte/yine de/buna rağmen her yıl yaklaşık 500 atlet (bu yarışa) katılır.
Nonetheless
My sister studied diligently for several months. Nonetheless she failed.
Kızkardeşim aylarca çok çalıştı. Bununla birlikte/yine de/buna rağmen sınıfta kaldı.
Yet
The novel is 750 pages long, yet it reads more quickly than many shorter books.
Roman 750 sayfa uzunluğunda ama/yine de/buna rağmen birçok kısa kitaptan daha çabuk okunuyor.
Even so
Crashes are rare, but even so, there should be stricker safety regulations.
Kazalar nadiren oluyor ama yine de/buna rağmen daha sıkı güvenlik kurallarının olması lazım.
Still
I hadn’t seen her for 20 years. Still, I recognized her immediately when I saw her.
Onu 20 yıl görmemiştim. Yine de/buna rağmen/bununla birlikte onu görünce hemen tanıdım.
In spite of this
My grandfather is 80 years old. In spite of this, he leads an active life.
Büyükbabam 80 yaşında. Buna rağmen aktif bir yaşam sürüyor.
2) Result (sonuç)
As a consequence/result
She has lived in Spain, and as a consequence/result speaks Spanish fluently.
İspanya’da yaşıyor ve bunun sonucu olarak/bu nedenle İspanyolcayı akıcı konuşuyor.
Accordingly
No formal complaint was made; accordingly, the police took no action.
Resmî bir şikâyette bulunulmadı; bu yüzden polis işlem yapmadı.
Consequently
They’ve increased the number of staff and consequently the service is better.
Personel sayısını artırdılar ve bunun sonucu olarak servis düzeldi.
Therefore
This is a binding contract. Therefore, we recommend that you review it with a lawyer.
Bu, bağlayıcı bir sözleşme. Bu yüzden, bunu bir avukatla incelemenizi öneririz.
Thus
Someone had removed all the evidence. Thus, it was now impossible for the police to continue their investigation.
Birisi bütün delilleri yok etmiş. Bu yüzden polisin soruşturmasına devam etmesi artık olanaksızdı.
Hence
Mr. Taylor is an outstanding teacher. Hence, he is highly respected.
Bay Taylor seçkin bir öğretmendir. Bu yüzden son derece saygı görür.
3) Addition and listing (ekleme ve listeleme)
Besides
I don’t want to go shopping. Besides, I haven’t got any money.
Alışverişe gitmek istemiyorum. Üstelik param yok.
Furthermore
He has earned the respect of farmers everywhere. Furthermore, they know they can trust him.
Her yerde çiftçilerin saygısını kazandı. Ayrıca ona güvenebileceklerini biliyorlar.
Further
The new service will be considerably more expensive. Further, it will only be available in certain areas.
Yeni hizmet, çok daha pahalı olacak. Üstelik/ayrıca/bundan başka, yalnızca belli bölgelerde kullanılabilecek.
Moreover
There is growing opposition to capital punishment. Moreover, there is now evidence that many executed prisoners were innocent.
Ölüm cezasına, artan bir muhalefet var. Ayrıca/üstelik, idam edilmiş pek çok mahkûmun masum olduğuna dair kanıt var.
Also
My brother plays basketball. Also, he runs a small hotel in the south.
Kardeşim basketbol oynuyor. Ayrıca güneyde küçük bir otel işletiyor.
In addition
She is a famous novelist. In addition, she writes articles for a local newspaper.
O, ünlü bir romancı. Ayrıca, yerel bir gazeteye makale yazıyor.
Firstly/Secondly/Thirdly
First/Second/Third
In the first place/In the second place/In the third place
There are several reasons why I don’t want to buy this car. Firstly/First/In the first place, it looks awful. Secondly/Second/In the second place, it is unreliable. Thirdly/Third/In the third place, İt is expensive.
Bu arabayı almak istemeyişimin pek çok nedeni var. Birincisi, görüntüsü kötü. İkincisi, sağlam değil. Üçüncüsü, pahalı.
To begin with
What was it you didn’t like?Beğenmediğin neydi?/Neyi beğenmedin?
Well, to begin with, our room was far too small. Şey, öncelikle/birincisi/her şeyden önce/bir kere, odamız küçücüktü.
4) Time (zaman)
Meanwhile
The hurricane will reach the island this evening. Meanwhile, residents are being evacuated.
Kasırga bu akşam adaya ulaşacak. Bu arada, ada sakinleri tahliye ediliyor.
In the meantime
The party is Saturday, but in the meantime we have to shop and prepare the food.
Parti cumartesi günü ama bu arada bizim alışverişe çıkıp yiyecekleri hazırlamamız lazım.
At first/Later
At first, I didn’t believe a word of his story. Later, I understood that he was telling the truth.
Önce/başta anlattıklarının tek kelimesine inanmadım. Sonra doğru söylediğini anladım.
Then
First cook the onions, then add the mushrooms.
Önce soğanları pişirin, sonra mantarları ekleyin.
Afterwards
I watched a film on TV. Afterwards I went out to meet my friends.
Televizyonda bir film izledim. Daha sonra/ardından arkadaşlarla buluşmak için dışarı çıktım.
5) Exemplification (örnekleme)
For example/For instance
Women generally live longer than men. For example/for instance, in the USA life expectancy for women is 75, while it is 73 for men.
Genellikle kadınlar erkeklerden uzun yaşar. Örneğin/mesela, ABD’de erkekler için ortalama ömür 73 iken kadınlar için 75’tir.
To illustrate
Floods can be highly destructive. To illustrate, the flood which occurred in Germany in 1962 devastated particularly the city of Hamburg, killing 315 people.
Seller son derece yıkıcı olabilmektedirler. Örneğin/mesela/örneklemek gerekirse, 1962’de Almanya’da meydana gelen sel, özellikle Hamburg kentini mahvetmiş ve 315 kişinin ölümüne neden olmuştur.
6) Particularization (özellik bildirme)
In particular
Shopping in small markets is quite advantageous. In particular, one can find specialty items that larger stores do not contain.
Küçük pazarlardan alışveriş yapmak avantajlıdır. Özellikle/bilhassa, insan, büyük mağazalarda olmayan özel ürünleri bulabilir.
Specifically
We had to arrange several details for the journey. Specifically, we had to make plane and train reservations as well as decide on the final itinerary.
Yolculuk için birçok ayrıntıyı ayarlamak zorundaydık. Özellikle/bilhassa, nihai yolculuk programına karar vermenin yanı sıra uçak ve tren rezervasyonlarını da yapmak zorundaydık.
7) Explanation (açıklama)
That is (to say)
Some wines have proprietary names; that is (to say) their names were created by the producers.
Bazı şaraplar sahiplerinin adlarını taşırlar; yani/şöyle ki, adları üreticileri tarafından konulmuştur.
Namely
Some groups, namely students and pensioners, will benefit from the new tax.
Yeni vergiden, bazı gruplar, yani öğrenciler ve emekliler, yararlanacak.
In other words
They asked him to leave; in other words he was fired.
Ondan ayrılmasını istediler; başka bir deyişle/yani/anlayacağın kovuldu.
8) Similarity (benzerlik)
Likewise
You can’t teach navigation in the middle of a storm. Likewise, you can’t build a system of values in the current educational climate.
Bir fırtınanın ortasında denizciliği öğretemezsiniz. Aynı biçimde, şu anki eğitim ortamında değerler sistemini inşa edemezsiniz.
Similarly
Cars must stop at red traffic lights; similarly, bicycles should stop, too.
Arabaların kırmızı ışıkta durmaları gerekir; aynı biçimde bisikletlerin de durmaları gerekir.
Correspondingly
The service is better and correspondingly more expensive.
Servis daha iyi ve buna bağlı olarak/paralel olarak daha pahalı.
By the same token
I don’t think that prices will go up really sharply but, by the same token, I don’t see them going down much lower either.
Fiyatların gerçekten çok artacağını sanmıyorum ama aynı biçimde, daha düşeceklerini de öngörmüyorum.
9) Emphasis (vurgu)
In fact
He is quite rich. In fact, he is one of the richest people in England.
Bayağı zengin. Aslında/Aslına bakılırsa, İngiltere’nin en zenginlerinden.
As a matter of fact
I like swimming. As a matter of fact, it is my favourite pastime.
Yüzmeyi severim. Aslında/Aslına bakılırsa, yüzme benim en sevdiğim uğraşım.
Indeed
Brian is a very talented musician. Indeed, he has an extraordinary gift for music.
Brian çok yetenekli bir müzisyen. Aslında/Doğrusu, müziğe karşı olağanüstü bir yeteneği var.
10) Refutation (aksini söyleme, çürütme)
On the contrary
‘The party must have been terrible.’ ‘On the contrary, I enjoyed every minute.’
‘Parti kesin berbattı.’ ‘Aksine/Tam tersine her dakikasından zevk aldım.’
11) Reformulation (farklı açıklama yapma)
In other words
They asked him to leave. In other words, he was fired.
Ondan ayrılmasını istediler. Başka bir deyişle/ifadeyle, kovuldu.
12) Correction (doğrulama)
Rather
This system must be improved. Rather, it must be thoroughly changed.
Bu sistem düzeltilmeli. Daha doğrusu, tamamen değiştirilmeli.
In the end, she had to walk__or rather run__to the office.
Sonunda ofise yürümek__daha doğrusu_koşmak zorunda kaldı.
To be (more) precise
The shelf is about a metre long__well 98 cm, to be precise.
Rafın uzunluğu yaklaşık bir metre__tam söylemek gerekirse/tam olarak 98 cm.
13) Transition (geçiş)
As for
As for the festival itself, it is a joyful celebration of the traditions of this city.
Festivale gelince, (festival) bu kentin geleneklerinin coşkulu bir kutlaması.
As far as … is concerned
I make the decisions as far as finance is concerned.
Finans konusunda/Finansa gelince kararları ben veriyorum.
Regarding
Call me if you have any problems regarding your work.
İşinle ilgili herhangi bir sorunun olursa beni ara.
With respect to
The two groups were similar with respect to income and status.
İki grup, gelir ve statü bakımından birbirlerine benziyordu.
As regards
As regards the potential energy crisis__why aren’t we putting money into serious alternative sources of energy?
Muhtemel enerji krizi ile ilgili olarak niye ciddi alternatif enerji kaynaklarına para yatırmıyoruz?
With regard to
With regard to quality, Samsung is far better than Crea.
Kalite bakımından/Kaliteye gelince Samsung, Crea’dan çok daha iyidir.
14) Alternative (alternatif)
Alternatively
The agency will make travel arrangements for you. Alternatively, you can organize your own transport.
Acente, sizin için seyahat ayarlamalarını yapacak. Alternatif olarak/İsterseniz kendi ulaşımınızı kendiniz organize edebilirsiniz.
15) Negative condition (olumsuz koşul)
Or else
I must leave now, or else I will be late for the meeting.
Şimdi çıkmam lazım, yoksa toplantıya geç kalacağım.
Otherwise
My parents lent me the money. Otherwise I couldn’t have afforded the trip.
Parayı bana annemle babam verdi. Yoksa/Aksi takdirde geziyi karşılayamazdım.
16) Summation/Conclusion (özet, sonuç)
In conclusion
The system lacked originality and efficiency. In conclusion, it was a complete failure.
Sistem, orijinallikten ve verimlilikten yoksundu. Sonuç olarak, tam bir başarısızlıktı.
In short
His novels belong to a great but vanished age. In short, they are old-fashioned.
Romanları, büyük ama yok olmuş bir çağa ait. Kısacası, demodeler.
In brief
The plan is to change the radio station’s style; in brief less talk and more music.
Plan, radyo istasyonunun tarzını değiştirecek; kısacası/ özetle az konuşma çok müzik.
In summary
The music was bad and the singer was inexperienced. In summary it was a disappointing performance.
Müzik kötüydü ve şarkıcı acemiydi. Kısacası konser hayal kırıklığı yarattı.
All in all
Dr. David Bellamy, who was the guest speaker, gave an interesting and important talk on AIDS. All in all it was a very successful conference.
Konuk konuşmacı olan Dr. David Bellamy, AIDS konusunda ilginç ve önemli bir konuşma yaptı. Sonuç olarak çok başarılı bir konferans oldu.
To sum up
To sum up, there are three main ways of tackling this problem.
Özetle, bu sorunu ele almanın üç temel yolu var.